Uzay Hukuku nedir? Ne zaman ortaya çıktı?
Uzay hukuku, uzayın ve uzay faaliyetlerinin hukuki rejimini ele alan uluslararası kamu hukukunun alt dalıdır. Uzay hukukunun temel ilkeleri Birleşmiş Milletler himayesinde kabul olunmuş ilkeler ve antlaşmalarla şekillenmiştir. Uzay Çağı’nın başlaması 1950’li yıllara dayanır. O yıllarda iki büyük devletin uzay rekabeti içinde tabiri caizse strateji oyunlarına sahne olmuştur. Bu devletler ABD ve SSCB olmuştur, 1956 yılında önce ABD, iki gün sonra SSCB uzaya uydu göndermeyi planladıklarını duyurdular. 4 Ekim 1957 yılında ilk yapay uydu olan SPUTNIK-I uzaya SSCB tarafından gönderildi. Bunun üzerine diğer devletler uzay hukuku tartışmalarını fitilledi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun uzayla ilgili olarak verdiği 18 Aralık 1958 tarihli ve 1348 (XIII) sayılı ilk kararında uzayın barışçıl amaçla kullanılmasının önemi vurgulandı. Bazı kararlar dışında 1967’den 1979’a kadar beş uluslararası antlaşma BM kontrolünde ele alındı.
Uzayda devlet egemenliği mümkün mü?
BM nezdinde kabul edilen 1963 İlkeler Bildirgesi’nin III. maddesi; uzay ve gök cisimlerinin kullanım, işgal yahut başka herhangi bir yolla ulusal egemenliğe konu olmayacağını hüküm altına almıştır. 1967 Uzay Antlaşması da II. maddesinde söz konusu hükmü aynen tekrar etmiştir.
Uzayın temel olarak hukuki statüsü nedir?
1967 Uzay Antlaşması I. maddesi Ay ve diğer gökcisimleri dahil uzayın, eşitlik temelinde bütün devletlerce, kullanılması ve araştırılması serbesttir. Bu hüküm uzayın hukuki statüsünün res communis olarak belirlendiğini gösterir. Eşitlik temeli, teknolojisi yetsin yetmesin tüm devletlerin elde edilen verilerden ortakça yararlanması anlamına gelmektedir, ancak uygulamada bu bilgi ve menfaat paylaşımından kaçınılmaktadır.
Uzayda mülkiyet edinme mümkün mü?
Yazarların bir kısmı, 1967 Uzay Antlaşması’nın yalnızca uzayda devlet egemenliğini yasakladığını ve mülkiyet haklarına ilişkin herhangi bir öngörmediğini savunurken, bir kısmı da 1967 Uzay Antlaşması’nın devlet egemenliğini yasaklayan hükmün aynı zamanda mülkiyet haklarını da kapsadığını ileri sürmektedir. Gerçek kişiler için bir düzenleme olmamakla birlikte gerçek kişi edinimin, kişinin devleti tarafından sayılması durumunda bunun artık devlet egemenliğine girdiğini ve yasak olması gerektiğini ileri süren yazarlar vardır. Ancak işbu antlaşmanın VI. maddesinde gerçek kişilerin ve özel teşebbüslerin ilgili devlet müsaadesine ve devamlı gözetimi altında olması kaidesiyle izin verilmiştir. 1979 Ay Antlaşması’nın Ay’ı ve doğal kaynaklarını insanlığın ortak mirası sayan XI. maddesi, Ay’ın yüzeyi ve toprakaltının, hükümetler arası olan veya olmayan uluslararası teşkilatların, devletlerin veya gerçek kişilerin mülkiyetinde olamayacağını düzenlenmiştir. Antlaşmanın I. maddesi Ay’a ilişkin hükümlerin Dünya hariç Güneş Sistemi içindeki bütün diğer gök cisimleri için de geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Bu antlaşmaya ABD, SSCB ve Çin gibi uzay teknolojisinin lider devletleri taraf olmamıştır.
Devletlerin hava sahası ve uzay arasındaki sınır belirli mi?
Bu konuda oldukça fazla görüş olmakla birlikte, hava sahasının nerede bittiği ve uzayın nerede başladığına dair ne devletlerarasında ne de doktrinde, herhangi bir görüş birliği sağlanamamıştır. BM tarafından kurulan bazı kurullar bu problemin esaslı bir yer teşkil etmediğini belirtip bu sorunun üzerine yoğunlaşmaktan imtina etmişlerdir. Uygulamada bazı devletler iç hukuklarında kendi sınırlarını belirlemişlerdir.
Uzayda madencilik faaliyeti yürütmek mümkün mü?
1967 Uzay Antlaşması, uzay doğal kaynaklarının keşfi ve kullanımı faaliyetlerine ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir. 1979 Ay Antlaşması ise, Ay ve diğer gök cisimlerinin keşif ve kullanımının bütün insanlığa ait bir faaliyet alanı olacağını ve yine bütün insanlığın hayır ve menfaatine uygun şekilde yönetilmesini vurgulamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki 1967 Uzay Antlaşması devletlerin ve özel teşebbüslerin faaliyet göstermesini düzenlemiş, ancak madencilik faaliyetini doğrudan düzenlememiştir. 1979 Ay Antlaşması’na yalnızca 16 devletin taraf olduğu yine hatırlatılmalıdır. ABD’nin 2015 tarihli “Uzayın Keşfi ve Kullanılması Kanunu”nda, 402. Kısım altında önemli hükümler yer almıştır, bu hükümler ABD vatandaşlarının uzay kaynaklarını ticari olarak kullanılmasının kolaylaştırılması, ticari araştırmalar için ekonomik açıdan uygun endüstrilerin ABD’de gelişmesini engelleyecek olan hükümet engellerini kaldırılmasını içerir. Uluslararası Uzay Hukuku Enstitüsü, ABD’nin bu kanununun değerlendirdiği görüş belgesinde; 1967 Uzay Antlaşması’nın devlet egemenliğini yasaklayan ilgili hükmü hatırlatılmış, söz konusu hükmün açıkça uzaydan kaynak elde etmeyi yasaklamadığını kanaat getirmişti ayrıca bu faaliyetlerin hepsinin bütün insanlığın hakkı olduğu vurgulanmıştır. İlgili belge 1979 Ay Antlaşması’nın yalnızca 16 devlet tarafından imzalanmasının uluslararası örf adet hukuku için yeterli olmadığını açıklamıştır.
Çıkarım
1967 yılındaki antlaşma devlet egemenliğini sınırlamıştır, ABD’nin bu antlaşmada olma nedeni uzay alanında olacak rekabette yalnız olmadığı ya da geç kaldığı içindir, zira ABD dönemin en güçlü devletleri olan SSCB ve Çin ile rekabet halindeydi. Kişisel görüşüme göre ABD bu rekabetten dolayı zarara uğramamak adına ya hep ya hiç mantığıyla devlet egemenliği sınırlandıran bir antlaşmaya imza attı. Aslında planı, henüz tartışmaya açılmamış özel şirketleri egemenliğiyle birlikte üstü kapalı bir şekilde egemenliğini sürdürmekti çünkü ABD rekabet ya da yarış ortamı yerine daha serbest ve tekel olacağı özel şirketleriyle orada olacaktı, tabiri caizse kaz gelecek yerden tavuk esirgemedi. 2015 tarihinde olan kanun, özel teşebbüslere verilen bu imtiyazın resmiyete dökülmesiydi. Bugün uzay araştırmaları yapan üç büyük şirketin(SpaceX, Blue Origin ve ULA) ABD destekli ve merkezli olması her şeyi özetler niteliktedir.